Yorgunluk Bir İllüzyondur(Yorgunluğa Analitik Bir Yaklaşım)
- anilkansu2015
- 25 Oca
- 3 dakikada okunur
Konuya başlamadan önce, konunun çıkış noktasına ilham kaynağı olan bir filmden bahsedeceğim: "Akıl Oyunları"(A Beautiful Mind).
Bahsi geçen filmde başarılı bir matematikçinin şizofreniyle mücadelesi işleniyor. Filmdeki en can alıcı nokta; başrolün, kendi şizofrenisinin kurguladığı küçük kızın hiç büyümediğini fark etmesidir. Bunu fark eden matematikçimizin kafasında bir ampul yanar ve şizofreniyle yaşamayı öğrenir. Bu, bozulmuş bir algının mantığı referans alarak düzeltilebileceğinin ispatıdır.
Konumuza bağlayacak olursak, hayattaki her olay ve düşünce bir ağdan oluşur. Kendi içerisinde çelişkiler ve bütünlükler barındırır. Tam da bu çelişkilerden kaynaklıdır ki yaşam süresince algımızı ve yaşam felsefemizi değiştirecek olaylar yaşarız.
Bu ağ yapısını daha iyi tasvir etmek adına, yemek yemek hakkındaki toplumda genelleşmiş algıyı inceleyelim:
-Yemek yemek iyileştirir.
-Yemek yemek mutlu eder.
-Yemek yemeyen odaklanamaz.
-Yemek yemeyen hasta olur.
.
.
.
Gibi birçok örnek verilebilir.
Bu bir düşünce ağıdır, ve tüm bu düşünceler kendi içerisinde bir bütünlüktedir. Her bir düşünce bir diğerini savunur. Bir düşünce inkar edilirse diğerinin de inkar edilmesi gerekir. Bir düşüncenin inkar edilmesi için ise, pratikte var olan örneklerin sebeplerinden ayrıştırılması gerekir. Örneğin; yemek yiyip iyileşen bir insanın başka bir sebepten iyileştiğini iddia etmek, onu var olan sebepsel düşünceden ayırmaktır.
Şimdi konumuz olan yorgunluğa dönelim. Yorgunluğun ne olduğunu anlamamız için yorgunluğun davranışını incelemeliyiz: Yorgunluk genel olarak ne zaman görülür? Sizin için cevaplayayım; fiziksel aktiviteler ve düşünsel aktiviteler sonucunda.
Şimdi de var olan algımızı sorgulayalım(daha önce çoğu insanın gittiği yoldan):
Her düşünsel aktivite yorgunluğa yol açmaz. Hatta deriz ki, "insan mutlu olduğu işi yaparken yorulmaz". Peki mutlu olduğumuz işi yorgunluktan ayrı tutan nedir? Gelin burada da yeni bir algıyı devreye sokalım: İnsan yapmak istemediği işlerden yorulur. Bunu doğrulayan bir örneğe ihtiyacımız yok gibi, ne dersiniz? Özetle yorgunluk ve istenmeyen işi yapmak için verilen odak doğru orantılıdır.
Şimdi yorgunluğu daha iyi tanımak adına yorgunluğun amacına bakalım. İnsan yorulunca ne yapar? Yapmakta olduğu işi bırakır veya uyur. O zaman yorgunluk aslen yapılmak istenmeyen işten kaçıştır.
Bu algıyı daha da ilerletelim, depresyon hastalarına bakalım. Depresyondaki insanların çok uyuduğu şüphesiz bir bilgidir. O zaman yine istenmeyen duygu ve düşüncelerin birikmesinden kaynaklı olan depresyon, yorgunluğu tetikler. Yorgunluk ise kaçıştır zira sebep olduğu uyku, bu konumda iken bir kaçıştır.
Bu analizin sonunda elimizdeki düşünce ağı şu şekilde olur:
-İnsan yapmak istemediği işleri yapınca yorulur.
-Yorgunluk bir kaçıştır.
-Depresyon, kişiyi sorunlarla yüzleştirmemek için uykuya sürükler.
Sorgulanması gereken bir nokta daha var: Uyku.
Yorgunluk ile uykunun doğru orantılı olduğu aşikar. Ve hatta ne kadar yorgunsanız o kadar fazla uyursunuz(Her ne kadar sınırlı olsa da). O zaman istemediğiniz işle ne kadar uğraşırsanız, o kadar uyuma ihtimaliniz ve isteğiniz olur. Çünkü davranışları incelendiğinde, yorgunluğun amacı sizi uyutmaktır. Buradan bir düşünce daha çıktı ki:
-Yorgunluk arttıkça uyuma isteği ve uyku süresi artar.
Önceki çıkarımlarımızdan dolayı, işten ve düşünceden kaçma isteği arttıkça yorgunluk artacaktır. O zaman işten ve düşünceden kaçma isteği arttıkça, uyku isteği de artacaktır. Zira yorgunluk ve uyku isteği doğru orantılıdır. Sonuç: İşten ve düşünceden kaçmak isteyen yorgunluk hisseder. O zaman,
İşten kaçma isteği = yorgunluk
Şimdi hepsini birleştirelim:
-İnsan yapmak istemediği işleri yapınca yorulur.
-Yorgunluk bir kaçıştır.
-Depresyon, kişiyi sorunlarla yüzleştirmemek için uykuya sürükler.
-Yorgunluk arttıkça uyuma isteği ve uyku süresi artar.
-İşten kaçma isteği = yorgunluk
Buraya ufak bir detay daha ekleyelim: Kişi her işten yorulur, o vakit sevdiğini iddia ettiği işlerden de yorulur. Buradaki boşluğu dolduracak iddiamız ise şudur: İnsanın ayağa kalkması bile bir isteksizlik içerir. Çünkü hiçbir insan yaptığı tüm hareketlere yeterince anlam ve haz yüklememiştir. Örneğin hafızamızda bir çikolatanın vereceği mutluluk, çikolatayı bulup yiyene kadarki yorgunluğumuzun yerini dolduruyor. Eğer tüm hayat anlamlı ve sevilerek yaşansaydı, yorgunluktan bahsedilemezdi.
Sonuç:
Yorgunluk; insanın yaptığı eylemlere yükleyemediği anlam ve amaçtan kaynaklı, bedenin ve zihnin bu istenmeyen davranışlardan (genellikle uyku ile) kaçmak için oluşturduğu bir illüzyondur.
Comentários